Akletmeyen insanın, imanı da olmaz. Akıl ile vahiy arasındaki ilişki göz ile ışık arasındaki ilişki gibidir. Zaten istikamet; aklın, vicdanın ve fıtratın vahiy ışığında buluşması ile mümkün olur. Bu bağlamda İmam Cafer’e nispet edilen “Akıl insanın içindeki peygamber, peygamber insanın dışındaki akıldır” sözü ezelî bir hakikatin ifadesi olmalıdır. Akıl madem ki Allah’ın insana en büyük ikramıdır onun bir diğer büyük ikram olan vahiyle çelişmemesi gerekir. Şayet çelişiyor gibi görünürse, eskilerin ifadesiyle “akıl evvel, nakil ise müevvel” olmalıdır. Bu tür durumlarda ehli rey, nakli akla ve fıtrata göre tevil ederler. Çünkü vahiy, akla yardımcı olmak içindir.

Akletmekten bağımsız bir din algısı, bağnazlığı doğurur. Zira eskilerin ifadesiyle pis kafa temiz kalbi kirletir. Zaten bugün, İslam dünyasındaki en büyük sorun aklı rafa kaldırmaktan kaynaklanmaktadır. Akıl işlevsiz bırakılınca Allah o bireylerin veya toplumların üzerlerine pislik indirir. Kur’an bu bağlamda şöyle der: “… Ve O, aklını kullanmayanları pisliğe mahkûm eder!” (Yunus:10:100) Akletmemek, insanın kendisine yaptığı zulümdür. Zulüm ile abad edenin ise akıbeti berbat olur.

Akletmek dindarlığa, akletmemek ise dinciliğe sebep olur. Zaten Kur’an bu konuda şöyle der: “İyi bilin ki, Allah katında canlıların en şerlisi aklını kullanmayan (gerçek) sağır ve dilsizlerdir. (Enfal:8:22) Demek ki esas sorun akletmemektir.

Daha fazla bilgi: haber100.com