Orkestraların ilk olarak 17. Yüzyılda ortaya çıktığı ve o zamanlar orkestra şefi diye bir konumun olmadığı söyleniyor. Çünkü kimse krala arkasını dönemeyeceği için orkestrayı yönetecek bir şefin varlığı pek çok gerginlik yaratabilirdi. Yine de orkestra bir şekilde yönetim görevini yürütüyordu. Aslında her orkestra üyesinin önünde çalacağı eserin notaları var. Bu açıdan bakınca şef olmasa da onlar kendi kendilerine çalabilir diye düşünebilirsiniz. Ancak asıl iş provalar sırasında yürütülüyor. Orkestranın hangi hızda, hangi tonda çalacağı, hangi enstrümanın ne kadar yüksek tonda çalması gerektiği gibi tüm önemli konuları şef yönetiyor. Her şefin kendine has bir tarzı var. Şef, hem iyi bir yönetici hem de iyi bir dinleyicidir. Orkestrayı yönetirken, aynı zamanda bir dinleyici kulağıyla orkestranın çaldığı melodiyi dinler ve onun hızını, tonunu yönetir. Bu sebeple muhteşem bir müzik kulağına sahiptirler. Orkestra çalarken her enstrümanı ayrı ayrı duyup, bir hata varsa bunu fark edebilirler.

Şefin elindeki çubuğun adı batondur. Şefin baton tutan eli müziğin temposunu yönetir. Şefler elindeki batonla orkestrayı yönetirken, müziğin çoşkusunu da onun vücudunda okuyabilirsiniz. Ancak bazı şefler batonun şiddetini ayarlayamıyor. Jean Baptiste Lully isimli orkestra şefi, kendini müziğin çoşkusuna öyle kaptırmış ki, batonu yanlışlıkla ayağına vurmuş ve kangren olarak hayatını kaybetmiştir.

Daha fazla bilgi: onedio.com