1788’de Londra’da doğan şair George Gordon Byron ya da onu tanıdığımız ismiyle Lord Byron, hayatını “hisler toplayarak” ve çelişkiler içinde yaşayarak geçirdi. Cambridge Üniversitesi’nde öğrenciyken etrafta köpekmiş gibi gezdirdiği bir ayısı vardı. 1816 yılı, üvey kardeşiyle cinsel ilişki yaşadığına dair söylentilerle çalkalandı. Byron bu söylentileri toplum içinde reddetse de mektupları tam tersini söylüyordu. Yunanlıların özgürlüğünü destekleme sevdası sonunda ölümüne neden oldu. Yunanistan’da savaşın başlamasını beklerken enfeksiyon kaparak 36 yaşındayken hayata gözlerini yumdu. Lord Byron’ın dediğine göre birçok aşığı varmış ve biyografi yazarları, fazla sayıda kadın ve erkek partneri olduğu konusunda hemfikirler. Günlüğünde Byron’ı “deli, kötü ve tehlikeli” olarak betimleyen Leydi Caroline Lamb, 1812’de Byron’ın Childe Harol’s Pilgrimage’ini (Childe Harold’un Hac Seyahati) okuduktan sonra onunla buluşmayı talep etti ve ikisi, kısa süreli ama tutkulu bir ilişki yaşadılar. İlişkinin çok yoğun ve ulu orta yaşandığına karar veren Byron, ilişkiyi sonlandırdı, ancak Lamb kendini bıçaklamaya çalıştı. Daha sonra üzerine “Vahşi antilopundan,” yazdığı ve içine saçından bir tutam koyduğu mektubu Byron’a gönderdi.

Aşk ve şiir, Byron’ın hayatı boyunca iç içeydi. İlk şiir yazma denemesi daha 12 yaşındayken kuzenine duyduğu aşktan beslendi. Hayatının son altı yılında üzerinde çalıştığı ve öldüğünde henüz tamamlanmamış olan şiiri Don Juan, bereketli aşığın efsanesini canlandırdı.

Daha fazla bilgi: oggito.com